Oku, bilgilen, fikir sahibi ol; zihnin ve gönül dünyan zenginleşsin! Dr. Ismail Kaygusuz

ALEVİLİĞİN DOĞUŞU

Aleviligin-Dogusuİslam İmparatorlukları Tarihinde İktidar Mücadeleleri ve ALEVİLİĞİN DOĞUŞU,

Su Yayınları, İstanbul-2005; S.288, ISBN: 975-6709-44-8

SU YAYINEVİ (Recep Tatar, Yayınevi sahibi)

Cağaloğlu Yokuşu Evren Han No. 29 Kat 3/53

Cağaloğlu İstanbul

Tel: (0090) 212 412 16 68

ÖNSÖZ

"Büyük Fetihler" dedikleri ülke istilaları ve yayılmacılıkla ilgilidirler.

Karşı çıkan, direnen ve direndikçe kırılan halkların tarihi yok sayılır. Sanki tarih sahnesinde sadece yengi kazanan ve yöneten egemen uluslar başrolü almışlardır. Yönettikleri ve kendi siyasetleri baskısı altında tuttukları etnik ve inanç topluluklarının bu sahnedeki rolleri, ancak egemenlerin rolünü "açıklayıcı" ve belirleyici karakterde ise vurgulanır. Bu tarihçiler, örneğin egemen yönetim tarafından zorla bastırılmış bir halk hareketinden, sadece yönetimin büyük bastırım gücünü ve siyasal zaferini belirlediği için sözetmektedir. Tarih kişilerin, kahramanların değil, halk topluluklarınındır, toplumundur; tarihi yaratan onlardır. Gerçek tarihçilere gelince; bize göre onların görevleri, tarihte yaratılmış ve yaşanmış olayları “neden, niçin, ne zaman ve nasıl?”ları yanıtlayan belgelerle yaşatmaktır. Doğruları bilimsel doğrularla araştırıp, yalanları ve yanlışları atarak toplumsal gerçekliği yakalamaktır gerçek  tarihçilik.

 

Sınıfsal bağlamda  tarihçilerin görevi, sadece üst sınıfların elindeki feodal ve burjuva devletlerin tarihini yazmak oldu. Emeğiyle geçinen sınıfların, aykırı düşünce ve inanç topluluklarının tarihini yazmak, bilimle aydınlanmış kafa taşıyan, namuslu, demokrat ve asıl marksist tarihçilerin işidir. Türkiye'mizde de bu ayırdedici özelliklere sahip tarihçilere büyük görev düşmektedir. Halk yığınları kendi tarihini yaratmış, sözlü destanlar, şiirler, türküler ve masallarla kollektif bilince yüklemiştir. Zaman zaman eli kalem tutan halktan birileri  bunları, gerçek olayları doğaüstü örtülerin, zırhların altına sokup Menakıbname'lere geçirerek, günümüze taşımışlardır. Sözünü ettiğimiz nitelikteki tarihçiler için ana kaynak bunlardır. İşte bunlar üzerinde bilimsel yöntemlerle objektif taramalar yapılmalıdır ki, alt sınıfların tarihi ortaya çıksın.

İslam Tarihi iki büyük koldan oluşmaktadır:

1) Ortodoks İslam yani Sünnilik ve Şiiliğin tarihi, iktidarlar tarihidir.

2) Heterodoks İslam Tarihi Alevilik tarihidir; İslamda aykırı inanç ve muhalefet tarihini oluşturur.

Ortodoks İslam Tarihi devletlerin, hükümetlerin  ve savaşların tarihidir; memleketleri istila etmeğe, yayılmacılık,  kırım, sömürü ve köleleştirmeğe  zafer adı veren iktidarlar azınlığının tarihidir. Burjuva tarihçilerin büyük çoğunluğu Heterodoks İslamı, Ortodoks İslam tarihi içerisinde inceledikleri ve onların çıkarları açısından baktıkları için, batıni inançlı halkları  sapkın, bölücü, düzen bozucu, kafir, ahlaksızlıkla suçlayıp hor görmüşler. Bu yüzden onların tarihini yok sayıp, egemenlerin çıkarlarına indirgeyerek tarihin içine gömülmesini sağlamışlardır.

İslam Tarihi içerisinde toplumsal muhalefetin egemenliğe ya da egemenlere karşı direnişlerinde Aleviliğin rolü, tek sözcükle ‘önderlik’tir. Hemen hemen  tüm toplumsal muhalefet hareketlerinin inanç ve düşünce kuramlarıyla temelini Heterodoks İslam olarak Alevilik, inananlarıyla ise bünyesini oluşturan Alevi halklardır.

Aleviliği inanç, düşünce ve siyasal tarih bağlamında incelemeye çalıştığımız bu kitabı üç ana bölüme ayırdık:

Birinci bölümde 9 genel başlık altında işlenen konular özetle şunlardır: Heterodoks İslamın (Aleviliğin) Ali tanrısallığında ilk kez Sabailik olarak ortaya çıkışı; Ali evlatlarına bağlı olarak değişik biçimlerde gelişmesi; Kerbela olayı ile yükseliş; İmam Bakır ve Cafer çevresindeki proto-Alevilik kümeleşmeleri, siyasi hareketlerle ilişkiler; İran ve Azerbaycan'da Mazdekizm kaynaklı Alevi toplumsal hareketleri (Müslümiyye, Babek Hurremi...); Alevi al-Basri önderliğinde zenci-köle ayaklanması; Karmatiler; Babailer...

İkinci bölümde  “Türkler ve Alevilik” genel başlığı altında: Orta Asya Türk toplulukları arasında Sünnilikten çok Aleviliği kabul görmüş olması; Türklerini ilk kez Zeydi Aleviliğiyle tanışması; Anadolu Aleviliğinin ilk öncüleri; İlk Alevi  Ocakları; Hazar kıyılarında ilk kurulan Zeydi Alevi devleti; Bugünkü anlamda ilk Alevi kavramının ortaya çıkışı vb. konuları ele aldık.

Üçüncü bölümde “Anadolu’da Alevi/Kızılbaş Halk Hareketlerine Kıs Bir Bakış” genel başlığı altında; Alevi Türkmen topluluğunun siyasi hareketlerinin başlangıcına ve Safevi Devletinin kurucusu Şah İsmail ile Anadolu Kızılbaşlarının siyaset farklılaşmasına değindik. “Sufi Kıran” olarak adlandırılan Çaldıran Savaşının Kızılbaşlar için bir toplu kırım olduğu yaşananlarla birlikte ortaya koyduk.

İsmail Kaygusuz

Londra 2005