Oku, bilgilen, fikir sahibi ol; zihnin ve gönül dünyan zenginleşsin! Dr. Ismail Kaygusuz

PİR SULTAN ABDAL

BÜYÜK İSYANCI KIZILBAŞ HALK OZANI PİR SULTAN ABDAL


İsmail Kaygusuz

Pir Sultan Abdal’ın Yaşadığı Döneme ilİişkin Görüş ve Düşünceler

Son yarım yüzyıl içerisinde Pir Sultan Abdal hakkında çok sayıda makaleler, kitaplar yazıldı. Yaşadığı dönem ve idamı üzerine farklı görüşler ortaya atıldı.

Devrimciler Pir Sultan'ın kavga şiirlerini kendilerine bayrak yaparken, onu Aleviliğinden soyutlamaya çalıştılar. Sünni bağnazlar ise son günlerde büyük ozanın engin Ali sevgisini çarpıtarak, Alevilerin Müslümanlığını korumak(!) adına, - daha doğrusu onları Şii görmek istedikleri için - Pir Sultan'ın “Alevi olmadığını”söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir.  Üç zıtlar bu girişimleriyle Pir Sultan'a küfürde birleşmiş oluyorlar. Ama, o bunlara kendisi karşılık veriyor:


Ezelden divane etti aşk beni
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin
Niçin dahledersin tarık  düşmanı (tarık:yol)
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin

İmam-ı Ali'dir ayn-ı bekadır (daimi, sonsuza kadar gören-gözdür)
Pir elinden zehir içsem şifadır
Yardımcımız Muhammed Mustafa'dır
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin

İmam Rıza'nın ben envariyim (nurlarındanım)
Şah-ı Kerbela'da doğan Ali'yim
Münkirin yezidin Azrail'iyim
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin

Pir Sultan Abdal yaşadığı dönem, özellikle ilişkide bulunduğu halk hareketleri konusunda üç tartışmalı görüş bulunmaktadır: Birinci görüşe göre, Pir Sultan 2.Bayezit (1483-1512), Yavuz Selim (1512-1520) ve Kanuni Süleyman (1520-1566) dönemlerinde Alevi halk kıyımlarını yaşamış; Şah Kulu'ndan başlayarak, Kalender Şah dahil birçok başkaldırılara tanık olmuş ve içinde bulunmuştur. Kanuni'nin İran seferi sırasında uyguladığı köylü-Alevi kırımı sonucunda idam edilmiştir. Yani Pir Sultan 1475/80 ile 1547/50 yılları arasında yaşamış oluyor. Biz de bu görüşü paylaşmaktayız.

İkinci görüşün iddiası, Pir Sultan'ın, Aziz Mahmut Hüdai'nin 1.Ahmet'e yazdığı mektupta adı geçen Hızır Paşa tarafından, 1603-1608 yılları arasında astırıldığıdır.

Üçüncüsü ve son zamanlarda en çok kabul görmüş olanı ise, ilk kez araştırmacı İlhan Başgöz'ün S.Eyuboğlu'nun Pir Sultan Abdal derlemesine yazdığı önsözde ortaya attığı görüştür. (Bkz. S.Eyuboğlu, Pir Sultan Abdal, İstanbul-1983, s.11-56) Bu sava göre, Pir Sultan Abdal, 1577-78'de 50 bin kişiyi toplayarak Osmanlı'ya büyük bir başkaldırı hazırlıklarına girişen ve yönetimi dehşete sokan “Düzmece Şah İsmail” hareketiyle doğrudan ilişkisi yüzünden, 1588-90 yılları arasında Sivas'ta valilik yapmış Hızır Paşa tarafından asılmış olabileceği savıdır. Bu düşünce Mehmet Bayrak tarafından biraz daha da geliştirilmiş görülmektedir. (Bkz. Mehmet Bayrak, Pir Sultan Abdal, Ankara-1986, s.111-133)



XXXXIII.  I. 1. Pir Sultan Abdal'ın Sazıyla ve Şiirleriyle Sözetmediği Konu Yoktur

16.yüzyılın bu büyük Alevi ozanının şiirlerinde işlemediği konu yoktur dense yeridir. Sazıyla konuşur dertleşir inleşir:

Gel benim sarı tamburam
Sen ne için inilersin
İçim oyuk derdim büyük
Ben anınçin inilerim

Emek çekip ev yaptırır ya, güzeline bildirmeye fırsatı olmamıştır. Ama kendisine değil, ot çiçek bitmeyen dağa, taşa üzülür:

Bahar geldi çiçek bitti ot bitti
Toprak güldü taşı güldüremedim

Ozanımız en yüce konulardan en basitine kadar iner, güzelim nefeslerini, deyişlerini, güzellemelerini her insanın beğenisine sunar. Pir Sultan Abdal Alevi'dir, Ali ve Ehlibeyt sevdalısıdır. Aşk deryasını boylamış, ummana dalmıştır. Bu sevda onu aşk harmanında savurmuş, elenip yoğrulmuş ve kazanda piştikten sonra kendini ortaya koymuştur. Ayin-i Cem bülbülüdür asıl, Ali Meydanı'nda öter ve inci mercanlarını orada döker. Bu kadarla kalmaz, eksiğini noksanını da döker bu meydana, özünü Dâr'a çeker:

Pir Sultan'ım yeryüzünde
Hiç hata yoktur sözümde
Eksiklik kendi özümde
Dâr'ına durmaya geldim

Pir Sultan Abdal, paşa olmuş yezitleşmiş eski bir talibinin(!) darağacında, inanç ve düşünceleri yüzünden can vermiştir “Şah” diye diye.  

Yürü bire Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
Gün olur bir gün devrilir
(...)
Şah'ı sevmek suç mu bana
Kem bildirdin beni Han’a
Can için yalvarmam sana
Şehinşah bana darılır

III.  I.  2. Pir Sultan, Erenler Ceminin Bülbülüdür

Son yarım yüzyıl içerisinde Pir Sultan Abdal hakkında çok sayıda makaleler, kitaplar yazıldı. Yaşadığı dönem ve idamı üzerine farklı görüşler ortaya atıldı.

Devrimciler Pir Sultan'ın kavga şiirlerini kendilerine bayrak yaparken, onu Aleviliğinden soyutlamaya çalıştılar. Sünni bağnazlar ise son günlerde büyük ozanın engin Ali sevgisini çarpıtarak, Alevilerin Müslümanlığını korumak(!) adına, - daha doğrusu onları Şii görmek istedikleri için - Pir Sultan'ın “Alevi olmadığını”söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir.1  Üç zıtlar bu girişimleriyle Pir Sultan'a küfürde birleşmiş oluyorlar. Ama, o bunlara kendisi karşılık veriyor:

Ezelden divane etti aşk beni
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin
Niçin dahledersin tarık  düşmanı (tarık:yol)
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin

İmam-ı Ali'dir ayn-ı bekadır (daimi, sonsuza kadar gören-gözdür)
Pir elinden zehir içsem şifadır
Yardımcımız Muhammed Mustafa'dır
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin

İmam Rıza'nın ben envariyim (nurlarındanım)
Şah-ı Kerbela'da doğan Ali'yim
Münkirin yezidin Azrail'iyim
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin

Pir Sultan Abdal yaşadığı dönem, özellikle ilişkide bulunduğu halk hareketleri konusunda üç tartışmalı görüş bulunmaktadır.

Birinci görüşe göre, Pir Sultan 2.Bayezit (1483-1512), Yavuz Selim (1512-1520) ve Kanuni Süleyman (1520-1566) dönemlerinde Alevi halk kıyımlarını yaşamış; Şah Kulu'ndan başlayarak, Kalender Şah dahil birçok başkaldırılara tanık olmuş ve içinde bulunmuştur. Kanuni'nin İran seferi sırasında uyguladığı köylü-Alevi kırımı sonucunda idam edilmiştir. Yani Pir Sultan 1475/80 ile 1547/50 yılları arasında yaşamış oluyor. Biz de bu görüşü paylaşmaktayız.

İkinci görüşün iddiası, Pir Sultan'ın, Aziz Mahmut Hüdai'nin 1.Ahmet'e yazdığı mektupta adı geçen Hızır Paşa tarafından, 1603-1608 yılları arasında astırıldığıdır.

Üçüncüsü ve son zamanlarda en çok kabul görmüş olanı ise, ilk kez araştırmacı İlhan Başgöz'ün S.Eyuboğlu'nun Pir Sultan Abdal derlemesine yazdığı önsözde ortaya attığı görüştür. (Bkz. S.Eyuboğlu, Pir Sultan Abdal, İstanbul-1983, s.11-56) Bu sava göre, Pir Sultan Abdal, 1577-78'de 50 bin kişiyi toplayarak Osmanlı'ya büyük bir başkaldırı hazırlıklarına girişen ve yönetimi dehşete sokan “Düzmece Şah İsmail” hareketiyle doğrudan ilişkisi yüzünden, 1588-90 yılları arasında Sivas'ta valilik yapmış Hızır Paşa tarafından asılmış olabileceği savıdır. Bu düşünce Mehmet Bayrak tarafından biraz daha da geliştirilmiş görülmektedir. (Bkz. Mehmet Bayrak, Pir Sultan Abdal, Ankara-1986, s.111-133)

xxxNe bütün bunları ayrıntılamayı, ne de, “Pir Sultan Abdal ne Hızır Paşa ile takışmasından ne de İran dostu olduğundan asılmıştır. Pir Sultan, Bedreddinci'lerle birlikte yeraltı örgütünde çalışıyor olmalıydı. İdamı onlarla birlikte hareket etmesinden kaynaklanıyordu, suçu buydu'' diye kestirilip atılan görüşleri (V.Timuroğlu, İnançları Uğruna Öldürülenler, Ankara-1991, s.86,98) irdelemeyi uygun görmüyoruz.

Bu arada, Baki Öz'ün Osmanlı'da Alevi Ayaklanmaları adlı kitabının son bölümünü “Düzmece Şah İsmail- Pir Sultan Abdal” başlığı altında, Pir Sultan hakkında yazılan ve ileri sürülen görüşlerin çok geniş bir özetine ayırmış olduğuna dikkat çekelim. (Baki Öz, Osmanlı'da Alevi Ayaklanmaları, İstanbul-1992, s.190-204) Ancak, titiz bir araştırmacı olarak tanıdığımız Baki Öz'ün bu geniş özette, Celaleddin Ulusoy'un Alevi-Bektaşiliğin 7 büyük ozanını tanıtan Yedi Ulular kitabından hiç sözetmemesini doğrusu yadırgadık. Ulusoy'un kitabının Pir Sultan'ı inceleyen bölümünde getirdiği ve şimdiye dek araştırmacıların üzerinde durmadığı açık olan görüşe yer verilmemiş olması, bizce büyük eksikliktir. (Bkz. Celaleddin Ulusoy, Yedi Ulular, Ankara-tarihsiz, s.157-194)

III. I.  3.  Celaleddin Ulusoy Pir Sultan İçin Neler Söylüyor?

Celaleddin Ulusoy, önce büyük ozanın adı üzerinde değişik bir açıklama getiriyor:

“Pir ve Sultan sözcükleri tasavvuf ehlince, Alevi-Bektaşi'lerce Ehl-i Beyt soyundan gelen kutsal kişilere ve yol kurucularına verilen sıfatlardır. Bizim kişisel kanımıza göre bu mahlasla kendisini `Pir Sultan Abdalı' olarak lanse etmiştir. `Pir Sultan Abdal'ım' derken, `Pir Sultan'ın abdalıyım' anlamında kullanmaktadır. Burada `Pir Sultan' sözcüğü, şairin bağlı olduğu yol ulusu Hacı Bektaş Veli, Seyyid Ali Sultan, Balım Sultan veya bir başkasıdır. (Başkası yoktur-İ.K.)” (agy, s.157)

Gerçekten, gelenekte Pir Sultan'ın asıl adının Haydar ya da Koca Haydar olduğu kabul edilir. O halde, ozanımız, Hacı Bektaş Dergahı'nda ikrar verip nasip aldıktan sonra, bir yol talibi olarak kendini `Pir Sultan Abdalı' niçin saymasın?

Sonra Celaleddin Ulusoy, üslup farklılıklarından yola çıkarak “birden fazla Pir Sultanlar” olduğunu düşünmenin yanlışlığına parmak basıyor. Mahlaslarının değişik kullanıldığı şiirlerin de kesin belgelerle ispatlanıncaya değin Pir Sultan'ın sayılması gerektiğini vurguluyor ve şöyle yazıyor:

“Pir Sultan Abdal'ın yaşantısı ve kişiliği anlatılırken, O'nun Safeviler'e, özellikle Şah Tahmasb'a bağlı olduğu işlenmiş ve diğer tüm olaylar bu açıdan yorumlanmıştır. Pir Sultan Abdal'ın İran şahlarına sempati duyduğu şiirlerindeki her ’Şah’ sözcüğünden, İran şahlarının kastedildiğini sanmak yanılgıdır. Alevi-Bektaşi toplumunda ‘Şah’ sözcüğü büyük çoğunlukla İmam Ali ve onun soyundan gelenler için kullanılmıştır. Hacı Bektaş Veli'ye, Seyyid Ali Sultan'a ve Balım Sultan'a da ‘Şah’ denilmiştir.” (agy, s.158)  

Ulusoy, Pir Sultan Abdal'ın hitap ettiği ve beklediği “Şah”ın -bizim de doğru yaklaşım olarak kabul ettiğimiz-, Hacı Bektaş Dergahı'nın Postnişini ve soyundan gelen Kalender Şah Çelebi olduğu görüşünü getiriyor. İncelememizde Ulısoy’un bu görüşünü geliştirmeye  çalışacağız.

III. I. 4. Pir Sultan'ın Yaşadığı Dönem: Tanık Olduğu ve İçinde Yaşadığı Alevi Halk Hareketleri

Celaleddin Ulusoy'un getirdiği yaklaşımla Kalender Çelebi'ye bağlandığında, Pir Sultan'ın yaşadığı dönem, yukarıda değindiğimiz birinci görüşte ileri sürülen dönemle, yani 2.Bayezid (1483-1512), 1.Selim (1512-1520) ve Kanuni Süleyman (1520-1566) zamanlarıyla  denk düşebiliyor.

Bunun yanısıra, İlhan Başgöz'ün, Düzmece Şah İsmail'in (1577-8) “Pir Sultan'ın beklediği Şah” olduğuna tarihsel kanıt olarak gösterdiği dörtlüğe göz atalım:

Pir Sultan Abdal'ım dost çiresine
Arzumanım kaldı Şah cilvesine
60 ile 73'ün arasına
Özümü irfana koşamam m'ola

İlhan Başgöz, rakamları Hicri 960 (1552-53) ve Hicri 973 (1565-6) tarihleri olarak yorumlayıp, “bu yıllar arasında, özünü irfana koşmak isteyen Pir Sultan yaşamaktadır” diyor. (S.Eyuboğlu, agy, s.55) Hangi gerekçe ile bu rakamları tarih kabul ettiği açık değil.
Neden Pir Sultan Abdal, 60 ile 73 yaşları arasında özünü irfana koşmuş olmasın? Demek ki ömrünün bu dönemi, onun olgunlaştığı ve çağının bilgilerine ulaşıp onları özümsediği dönemdir. Bizce bu şiiri Pir Sultan 73 yaşlarındayken yazmış olmalıdır. Belki de Hızır Paşa'nın zindanlarında, ömrünün son zamanlarında yazmıştır. Böyle olunca onun 1475-80 arasında doğmuş olabileceği ortaya çıkıyor.

Bu tarihi esas aldığımızda, “Pir Sultan'ın zamanında, yaşadığı çevrede herhangi bir halk hareketi olmamış ve kendisi de böyle bir harekete katılmamıştır” diyenlerin (bu iddia sahipleri için bkz. Baki Öz, Osmanlı'da Alevi Ayaklanmaları, s.191) niyetlerinin karanlık olduğu görülür. Çünkü Pir Sultan Abdal, bu tarihe göre, 30 yaşlarından itibaren, idam edilinceye kadar en az on Alevi halk hareketi yaşadı. Büyük kırımlar ve kanla bastırılmış onca ayaklanmaya, Çaldıran savaşı (1514) öncesi ve sonrasında, yüzbinlerin öldürüldüğü toplu Kızılbaş kırımlarına tanık oldu. İran savaşları sırasında (1548-55) Kanuni'nin Kızılbaş kırımından yakasını kurtaramadı.

Pir Sultan Abdal'ın yaşamış ve tanık olduğu bu halk hareketlerinden bazılarına değinelim:

1. 1509-11 yılları arasında iki yıl süren Şah Kulu Sultan ayaklanması. Bu, Şah İsmail Safevi'yi dayanak alıp başlayan, ama kısa zamanda bağımsız gelişerek, Anadolu ve Rumeli'yi saran ve doğrudan siyasal iktidara yönelik bir Alevi halk hareketiydi. Yenilgiden yenilgiye uğrayan Osmanlı kuvvetleri, ancak Vezir Hadım Ali Paşa'nın yönetiminde Sivas yakınlarında Gedikhan'da yapılan savaşta Şah Kulu'nu öldürerek ayaklanmayı bastırabildiler. 1511 Haziran'ında yapılan bu savaşta Ali Paşa da öldü. Şahkulu Sultan'ın ölümüyle halk birlikleri dağıldı, 15 bin kadarı İran'a geçti. Şah İsmail daha başlardayken, bu hareketten desteğini çekmiş sudan bahanelerle birçoğunu  katletti...

2. Nur Ali Halife ayaklanması. 1512 yılında Tokat, Amasya, Yozgat ve Çorum yörelerindeki Alevi kitleler tarafından gerçekleştirildi. Nur Ali, Şah İsmail'in halifelerindendi. Tokat'da Şah İsmail adına hutbe okuttu. Şehzade Ahmet'in (Yavuz Selim'in kardeşi) isyanı bastırmakla görevlendirdiği Sinan Paşa'yı iki bin askeriyle öldürüp, Sivas'ı kuşattı. Şehzade Ahmet'in oğlu Murat Kızılbaş olmuş ve Nur Ali Halife'yle işbirliğine girmişti. Nur Ali, emrinde 10 bin kişilik kuvvet bulunan Murat'la Kazova'da birleşti. Aynı yılın yazında Erzincan yakınlarında Göksu'da yapılan savaşta Nur Ali Halife birlikleri Osmanlı ordusuna yenildi. Bıyıklı Mehmet Paşa, Nur Ali'nin başıyla birlikte 600 isyancı Kızılbaşın kellesini Yavuz'a İstanbul'a gönderdi. Doğrusu ise, F. Sumer'in yazdığı gibi, Nur Ali Halife kurtulup Erzincan'a döndü. Kendisi 1514 Çaldıran savaşında Şah İsmail'in kumandanlarından biri olarak görev yapmıştır.(Faruk Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu, s. 35-36) Şah İsmail, kendisi adına başkaldıran  Nur Ali Halife’yi de desteksiz bırakmıştı. Bununla da kalmıyarak Çaldıran savaşının başında, Osmanlı ordusunun özelliklerini çok iyi tanıyan Diyarbakır valisiyle birlikte Nur Ali’nin de savaş planlarını kabul etmemiştir. Kızılbaş ordusunun Çaldıran’da yenilmesinin birinci nedeni Şah İsmail’in ateşli silahlar kullanmayışıysa,  ikinci önemli neden bu çok değerli iki Kızılbaş önderinin savaş taktiklerini reddetmesidir.
Çaldıran öncesi ve sonrası iki yıl içerisinde Anadolu'da Büyük Kızılbaş Kırımları gerçekleştirildi. Osmanlı'yla Safevi devleti arasında 1514 yılında yapılan Çaldıran savaşı, Anadolu Kızılbaşları için bir dönüm noktasıydı. Bu büyük yenilgiyle Şah İsmail’den umutlar kesildi.
Bütün bu olaylardan, o sırada otuzunu aşmış bulunan Pir Sultan uzak mı kalmıştır? Hayır, tersine tamamıyla içinde bulunuyor ve kendisi Anadolu Kızılbaş siyasetinin öncülerindendi.  

3. Bozoklu Celal, 1517 yılı ortalarında, Yavuz Selim'in Mısır seferi sırasında ayaklandı. Amasya ve Tokat bölgelerinin Alevi Türkmenlerini başına toplamıştı. Bozoklu Celal eyleminin tabanının oluşturan 20 bini aşkın yoksul halk ve köylüler, iki yıla yakın süre Osmanlı'ya karşı mücadele verdiler. Ferhat Paşa liderliğinde ordunun üstlerine yürümesi karşısında Bozoklu Celal ve yandaşları Turhal, Zile, Artova ve Sivas üzerinden İran'a yöneldiler. Ancak sonunda Erzincan'da Celal yakalanıp kafası kesildi ve Yavuz'a gönderildi.

4. Şah Veli ayaklanması 1519'da Yozgat'ta başladı. Şah Veli, Bozoklu Şah Celal'ın talibiydi. Çevresinde toplanan 4 binden fazla insanla Celal'ın öcünü aldı. Zile'de Sivas beylerbeyi Şadi Paşa'yı savaşa zorlayarak, birliklerini dağıttı. Çarpışmalarda Sivas defterdarı öldürüldü ve Şadi Paşa yaralandı. Bu olayla Şah Veli büyük ün kazandı. Öyle ki bir Osmanlı tarihyazıcısı, sonradan onun “Şah İsmail Safevi'in bile adını unutturduğunu” yazacaktır. Şah Veli’nin kuvvetleri, aynı yılın ortalarına doğru, Kızılırmak üzerindeki Şahruh köprüsü yakınlarında Osmanlının Husrev Paşa’sına ve büyük bir Alevi katliamı daha yapıldı.

5. Süklün ve Baba Zünnun ayaklanmaları da Alevi Türkmenlerin yoğun olduğu Bozok'da (Yozgat) çıkmış, Tokat, Sivas, Amasya, Maraş, Adana, Tarsus ve İçel yörelerine kadar yayılmıştır. Osmanlı'nın ağır baskıya dayanan toprak-vergi-köylü siyaseti, Aleviler ve Alevilik inancına horbakışı, Alevileri “mülhid, rafızi (dinsiz, sapık)” olarak nitelemesi ve hakaretin ötesinde Aleviliği “ağır suç” kapsamında görmesi, ayaklanmaların ana nedenleriydi.

Türkmen oymaklarından Süklün aşiretinin Koca Dede'sine devlet memurlarının yaptığı hakaret (hiç bıçak vurmadığı sakalının, bıyığının zorla kestirilmesi), Alevi Türkmenlerin geniş tepkisine yol açan bir kıvılcım oldu. Yoksul halkın başa geçirdiği Baba Zünnun'un 1525'lerde başlattığı ayaklanma, hızla gelişip yayıldı ve 1527'ye kadar sürdü. Ayaklanma sırasında Bozok sancak beyi Mustafa bey, İlyazıcısı Kadı Muslihüddin öldürüldüler. Sancak beyinin Kanuni'nin halasının oğlu olması, İstanbul'da geniş yankı uyandırmış ve isyanı bastırmak üzere Hurrem Paşa görevlendirilmişti.

Baba Zünnun'cu Alevi yığınlar, Kayseri yakınlarında Hurrem Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetlerini perişan ettiler. Hurrem Paşa, İçel sancak beyi Ali bey, Kayseri valisi Behram bey ve daha birçok zeamet ve timar sahibi beyler öldürüldü. Bu başarılarıyla taraftarları artan Baba Zünnun ise Artova ve Kazova'ya doğru ilerleyerek, Alevi köylü yığınlarının kaynağına yöneldi.

Osmanlı yönetimi bu kez Rumeli beylerbeyi Hüseyin Paşa'yı, Sivas beylerbeyi Hasan Paşa'yı ve Maraş beyi Mahmut'u isyanı bastırmakla görevlendirdi. Hüseyin Paşa tüm eyalet askerleriyle Zünnun'un üzerine yürüdü. Höyüklü'deki kanlı çarpışmalarda, Baba Zünnun'un kendisi ve yandaşlarından çok ölenler oldu, ama Aleviler Osmanlı ordusuna pes etmediler. Dağlara çekilip toparlandılar. Vakit geçirmeden yeniden Osmanlı güçlerine saldırıp onları dağıttılar ve  Hüseyin Paşa öldürüldü.

Baba Zünnuncu Alevi Türkmenler, daha sonra, güneyden gelen Diyarbakır beylerbeyi Hüsrev Paşa'nın Kürt birlikleri tarafından dağıtıldılar.

Aynı yıllar içinde, Atmaca ayaklanması, babasının öldürülmesiyle oymağının başına geçen Zünnunoğlu; Maraş, Adana, Tarsus-İçel  hattında Tonuzoğlu ve Yenice Bey, yine Adana'da Veli Halife, Seydi Bey ve İnciryemez Alevi kökenli halk ayaklanmaları, aynı zincirin halkalarıydı ve resmi tarihin “Yükselme Devri” adını verdiği Kanuni Süleyman'ın “Cihan İmparatorluğu'nu” temelinden sarsıyorlardı.

III. I. 5. Kalender Çelebi, Dergahın Manevi  Öncülüğünü Silahlı Başkaldırıyla Siyasi Toparlanışa Yöneltiyor

Baba Zünnun ölmüş, fakat yandaşları dağılmamış, mücadeleyi sürdürüyorlardı. Çünkü Hacı Bektaş torunlarından Kalender Şah, Ankara-Kırşehir yöresinde ayaklanmış, süratle Kazova'ya doğru gelmektedir. Bu iki büyük ayaklanma, ayrı ayrı değil birlikte ele alınmalıdır. Aynı ya da birbirini izleyen yıllarda ortaya çıkan bu iki eylem, Alevi-Bektaşi inancındaki halk kitlelerinin ilk ciddi toparlanışı ve birlikte hareket etmeyi ilk denemeleridir.

Baba Zünnun'un harekete geçmesinden az bir süre sonra Kalender Çelebi'nin başkaldırması, iki ayrı cephede aynı beyleri ve vezirleri şaşkına çevirip yenilgiden yenilgiye sürüklemeleri bir rastlantı değildir. Kanımızca bu, Alevi-Bektaşi inancındaki halk yığınlarının “Pirlerin Piri Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı”na manevi bağlılıklarının siyasi birliği, “İstanbul şehrindeki tac-ı devleti” elegeçirmek için bilinçli bir andlaşma ve güçbirliğidir.

Ancak Osmanlı bunu sezmiş, ayaklanan kitlelerin Kazova'ya birlik sancağını dikmelerine, bütün güçleri seferber edip engel olmuştur. Zünnun'culara en büyük darbeyi, Diyarbakır beylerbeyi Hüsrev Paşa, “Rüstem yaratılışlı Kürt askerleri!” ile vurmuş (Peçevi Tarihi, I, s.96) ve onları dağıtarak Kalender Şah'ın da yenilmesine zemin hazırlamıştır.

Anlaşılıyor ki, Hacı Bektaş Veli'nin torunlarından, Balım Sultan'ın (1426?-1518) kardeşi ya da oğlu olan, “Kalender Abdal”, “Civan Kalender”, “Kalender Çelebi” adlarıyla da tanınan Kalender Şah bu birlikteliğin önderi seçilmiştir.

Kalender Şah (1476-1527/8) iyi bir ozandır. Balım Sultan'dan sonra Pir postuna oturmuş ve Hacı Bektaş Dergahı’nın başındadır.2
Balım Sultan'ın barışçıl yumuşaklığına karşın, Kalender bu yola başkoymuştur. Dedesi Hacı Bektaş Veli'den manevi buyruğu almıştır:
Dün gece seyrimde batın yüzünde
Aslı imam nesl-i Ali'yi gördüm
Elif taç başında nikap yüzünde
Hünkar Hacı Bektaş Veli'yi gördüm

Geçti de secdeye oturdu kendi
Cemalin şeminden çerağlar yandı
İşaret eyledi Kar Abdal geldi
Bize Hak'tan gelen doluyu gördüm

İçtim o doluyu aklım yitirdim
Menzil gösterdiler geçtim oturdum
İndirdim kisvetim ikrar getirdim
Kemend ile bağlı belimi gördüm

Mürşid eteğidir tutmuştur destim
Bu idi muradım erişti kastım
Ben beni yitirdim serhoşum mestim
İsmini vird eden dilimi gördüm

Kalender yoluna koymuştur seri
Şükür kurban kestim gördüm didarı
Erenler serveri Horasan piri
Hünkar Hacı Bektaş Veli'yi gördüm

Anadolu Alevi-Bektaşi önderleri Seyyidler, Dedeler toplanarak, bir anlaşmaya varmış ve karar vermişlerdi. Kalender Şah'ın arkasında yürüyeceklerdi. Alevilerin büyük umudu ve şahı Şah İsmail (1487-1524) büyük yenilgiden sonra toparlanamamış ve 1524'de ölmüştü. Anadolu Alevilerini Erdebil Tekkesi'ne bağlayan, Hoca Ali'den (1392-1429) bu yana en büyük halka da kırılmış bulunuyordu. Anadolu’daki Alevi-Bektaşi inançlı halk kitleleri kendi şahlarını yaratmalıydılar. Bunu Hacı Bektaş Dergahı'nın başındaki Kalender'in kişiliğinde buldular.

İşte bu dönemde Pir Sultan Abdal da nefeslerinde, deyişlerinde ve düvazimamlarda Hacı Bektaş Veli ve evlatlarını, Dergah'ını işleyerek, onları ehlibeytle, Muhammed Mustafa ve Haydar-ı Kerrar (Ali) ile eşleştirerek, Hacı Bektaş Dergahı'nın siyasetini yapmıştır.

Pir Sultan, şiirlerinde adını kullanmayacak kadar Şah'laştırıp, bağlanmıştır Kalender'e. Olasılıkla özel olarak Kalender Şah üzerine yazdığı şiirler ortadan kaldırılmış olduğu için günümüze ulaşamamıştır. Buna rağmen yeni saptamış bulunduğumuz iki önemli şiirde, iki ayrı ozanın doğrudan Kalender'e hitap ettiğini de görüyoruz. Ayrıca konumuzla da çok yakından ilişkilidir, Kalender Şah'ın taliplerinden olduğu anlaşılan Koyun Abdal adındaki ozan (Mezarı Kayseri-Bünyan'ın Akkışla köyünde), bilinen tek şiirinde Kalender'e seslenmektedir.

Koyun Abdal, hareketin içinden olup, ortamı değerlendirirken (Kalender'in) İran Şahı'na (Şah Tahmasb) gideceği dedikodusu üzerine, endişelerini dile getiriyor ve gitmemesini diliyor:

Seni Şah'a gider derler
Gel gitme güzel Kalender
Anan atan yüzün suyun
Gel gitme güzel Kalender

Hacı Bektaş değil m'atan

Kerbela'da mekan tutan
Hünkâr Veli değil m'öten
Gel gitme güzel Kalender

Bölük bölük oldu beyler
Yedilmez oldu yedekler
Terketme güzel Kalender
Gel gitme güzel Kalender

Sen Hacı Bektaş oğlusun
Şu aleme dopdolusun
Sen de bir erin oğlusun
Gel gitme güzel Kalender

Koyun Abdal durmuş ağlar
Kurulmaz oldu otağlar
Dikildi sayvanlar tuğlar
Gel gitme güzel Kalender

Koyun Abdal'ın dileği olmuş, daha sonra anlatacağımız ayaklanma sırasında “İran Şah'ından yardım dileme” ya da  İran’a “gitme” olayı vuku bulmamıştır.

Ayrıca Kalender Çelebi'nin, Şah İsmail Hatayi'nin -büyük olasılıkla ölümünden kısa bir süre önce - ziyaretine gittiğini görüyoruz. Hatayi, aruzla yazdığı bir şiirinde, kendisinden on yaş kadar da büyük olan Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Kalender'e büyük övgüler düzmüştür.3
Onu “iki alemin gerçek sırrı ve sultanı” diye niteleyen, Kalender'in başkanlığında gelmiş olan heyete “Hak kadehinden içip mest olmuş konuklar” diyen Hatayi, Kalender'i “Mustafa (Muhammed) ve Murteza (Ali)” gibi karşılıyor. “Şah'a kavuşmuş mihman(ım)dır Kalender/ Hatayi'nin açtığı velilik kâbesinde Şah-ı Merdan kuludur Kalender” diyen Hatayi, konuklarını yedirip içirip ağırlıyor ve onları hesaba ihsan olarak geçirdiği şakasını yapıyor. Arkasından ona “şöhretin dünyayı tutması göründü (imdi şöhret-i alem göründü)” derken, sanki Kalender'e el verip, bir gelecek muştuluyor:

İki alemde sultandır Kalender
Kadimi küfr ü imandır Kalender

Kalender'dir hakikat sırr-ı kevneyn (iki dünyanın gerçek sırrı)
Emir-i Hayy-i fermandır Kalender (Hayy: Tanrı)

Kalender Mustafa vü Murteza'dır
Zihi cism ile hem candır Kalender (Zihi: ne mutlu)

Cihan içinde sertapa bürehne (baştan ayağa çıplak)
Şehin aşkına kurbandır Kalender

Misafirler ki mest-i cam-ı Hak'tır (Tanrının kadehi)
Visal-ı Şah'a mihmandır Kalender (visal: kavuşma, mihman: konuk)

Cihanın devrini buldu gıda nuş
Acayip ehl-i imandır Kalender

Geç imdi şöhret-i alem göründü
Hisaba cümle ihsandır Kalender

Velayet Kâ'besin açtı Hatayi
Gulam-ı Şah-ı Merdan'dır Kalender

III.  I.  6. Pir Sultan Abdal Ve Hacı Bektaş Veli Dergahı Seçeneği

Pir Sultan Abdal, Kalender Şah ayaklanmasına kadar, tam yirmi yıl boyunca yukarıda dökümünü yaptığımız, sözünü ettiğimiz onlarca isyan hareketlerini ve onların kanla bastırılmalarını, kırımları gördü. İçinde yaşadı. Dikkat ettiysek başkaldırıların çoğunluğu Bozok (Yozgat), Tokat, Artova, Kazova (Tokat-Turhal arasındaki ova), Sivas ve Erzincan yöresinde düğümleniyor, güçleniyor, büyüyüp taşıyor. Ya da çözülüp yokoluyor. Kesin olan, Pir Sultan'ın Sivas'ının her başkaldırıda bulunmak durumunda olmasıdır.


Pir Sultan Abdal'ın - şiirlerinde karşılıklı etkileşimde bulundukları - Şah İsmail Hatayi ile görüşmüş olduğu, hakkındaki söylencelerden ve bazı şiirlerinin yorumundan çıkarılabiliyor. (Bkz. Cahit Öztelli, Pir Sultan Abdal, 7.baskı, İstanbul-1989, s.26, 131, vd.)

Dede-Talip yakınlıkları bir yana, Şah'lığını kabul ve ilan ettiği Kalender'in Şah İsmail Hatayi ile görüşmeğe gittiği heyetin içinde Pir Sultan da olsa gerektir. Ayrıca aşağıda kısaca değineceğimiz gibi 1509 yılında Şah İsmail ile bir buluşma gerçekleştirilmiştir.  Zaten şiirlerindeki kent ve ülke adlarına bakılırsa  Pir Sultan Abdal’ın bu yerleri gezmiş olduğu hemen anlaşılır.

Pir Sultan'ın Şah Hatayi'ye bir çeşit serzeniş, ya da Çaldıran felaketi sonrası için teselli kokan bir şiiri vardır. Eğer sözünü ettiğimiz “konuk heyette” bulunuyorduysa, bunu kendisine okumuş olmalıdır. Bu dört kıtalık şiirinde serzeniş olduğu kadar, teselliyle birlikte eleştiri de bulunmaktadır:

Erenlere eş olayım
Bu yola yoldaş olayım
İçeyim serhoş olayım
Aymak elinden gelir mi?

Alna yazılmış yazıyı
Besili körpe kuzuyu
Hakkın yazdığı yazıyı
Bozmak elinden gelir mi?

Dere tepe dümdüz olur
Gece geçip gündüz olur
Gökte kaç bin yıldız olur
Saymak elinden gelir mi?

Pir Sultan'ım ey Hatayi
Dilimiz söyler hatayı
Pişmedik çiğ yumurtayı
Soymak elinden gelir mi?

BÜYÜK İSYANCI KIZILBAŞ HALK OZANI PİR SULTAN ABDAL


İsmail Kaygusuz

Pir Sultan Abdal’ın Yaşadığı Döneme ilİişkin Görüş ve Düşünceler

Son yarım yüzyıl içerisinde Pir Sultan Abdal hakkında çok sayıda makaleler, kitaplar yazıldı. Yaşadığı dönem ve idamı üzerine farklı görüşler ortaya atıldı.

Devrimciler Pir Sultan'ın kavga şiirlerini kendilerine bayrak yaparken, onu Aleviliğinden soyutlamaya çalıştılar. Sünni bağnazlar ise son günlerde büyük ozanın engin Ali sevgisini çarpıtarak, Alevilerin Müslümanlığını korumak(!) adına, - daha doğrusu onları Şii görmek istedikleri için - Pir Sultan'ın “Alevi olmadığını”söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir.  Üç zıtlar bu girişimleriyle Pir Sultan'a küfürde birleşmiş oluyorlar. Ama, o bunlara kendisi karşılık veriyor: